dayamak ne demek?

Fransızca

appuyer, accoter, baser, buter, planter

Fransızca

adosser, appuyer

Kazakça

tirew

Kazakça

tayaw

Kazakça

taqaw

Kazakça

süykew

Kazakça

süyew

Arnavutça

mbështet

Lehçe

opierać

Azerice

söykəmək

Türkçe

(-i durum ekiyle kullanılan fiil, -e durum ekiyle kullanılan fiil)
 
1 .    Bir şeyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda bırakmak veya tutmak:
       "Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı."- Ö. Seyfettin.  
2 .    Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, güç almak:
       "Kürekleri iskeleye dayayarak bütün hızıyla itti."- S. F. Abasıyanık.  
3 .    Hızla, öfkeyle veya korkutmak için yaklaştırmak, uzatmak.  
4 .  (-i durum ekiyle kullanılan fiil), teklifsiz konuşmada  Vakit geçirmeden, bekletmeden vermek:
       "Tezgâha giden garson, önüme koca bir kadeh rakı dayadı."- O. C. Kaygılı.  
5 .  halk ağzında  (kapı, pencere için) Ardına kadar açmak.  
6 .  mecaz  Kalitesiz, kötü veya çürük bir malı, gizlice iyi olanların arasına katıp müşteriye satmak.  
7 .    Varmak, ulaşmak.


   

Atasözü, deyim ve birleşik fiiller

dayayıp döşemek

Türkçe

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

< ET tayamak: dayamak. || dayemek

Türkçe

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

1. Kapı ve pencereyi ardına kadar açmak: Kapıyı bu soğukta niçin dayadın? 2. Çekmek, tahammül etmek, kaldırmak: Bu arabanın dingilleri bükülüp duru, bu eksenler dayamaz

Türkçe

Güncel Türkçe Sözlük

(-i, -e) 1. Yaslamak: “Sol kolunu yürürken hep kalçasına dayardı.” -Ö. Seyfettin. 2. Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, güç almak: “Kürekleri iskeleye dayayarak bütün hızıyla itti.” -S. F. Abasıyanık. 3. Korkutmak için hızla, öfkeyle yaklaştırmak, uzatmak: Mektubu gözüne dayadı. Bıçağı göğsüne dayadı. 4. (-e) Varmak, ulaşmak. 5. mec. Kalitesiz, kötü veya çürük bir malı, gizlice iyi olanların arasına katıp müşteriye satmak. 6. (-e) tkz. Vakit geçirmeden, bekletmeden vermek: “Tezgâha giden garson, önüme koca bir kadeh rakı dayadı.” -O. C. Kaygılı. 7. (-i) hlk. Kapı veya pencereyi ardına kadar açmak.

Almanca

lehnen, anlehnen, stützen, stemmen; einrichten

Almanca

anlehnen, aufstützen, lehnen, stemmen, stützen

Almanca

lehnen, anlehnen, stützen, stemmen; einrichten.

İngilizce

to lean against, to set against, to rest; to base on; to thrust

İngilizce

(V.)
base on, base upon, prop up, support, lean against, prop, recline, recline on, recline upon, rest

İngilizce

/ı, a/ 1. to lean (one thing) against (another), prop (one thing) against (another), set (one thing) against (another). 2. prov. to thrust (something) right before (one´s eyes). 3. to press (something) against (a place). 4. to deliver or present (something, someone) angrily (to someone). 5. to force (something, someone) upon (someone). 6. to position (a military unit) in front of/against. dayayıp döşemek /ı/ to furnish (a house) completely.